Neden Transilvanya? Çünkü gizemli, çünkü tarihi içinde barındırıyor, çünkü edebiyatı içeriyor, çünkü masalsı, çünkü yemyeşil, çünkü keşfedilmeyi bekliyor, çünkü ucuz. 🙂 Transilvanya neresidir? Transilvanya, Romanya’nın en merak edilen bölgelerinden biri. Adı, bugünkü Romanya topraklarının batısı ve ortasının Orta Çağ’daki adından geliyor. Bir diğer adı da Erdel. Hani Osmanlı zamanında var oğlan meşhur Eflak-Boğdan-Erdel devletleri var ya, işte onlar bu bölgedeki Romanya, Moldova ve kısmen de Macaristan ve Avusturya toprakları. Transilvanya’da 40 saatte 5 yaşındaki bir çocukla neler yapmışız gelin bir bakalım isterseniz.

Sabah 08:20’de bir saatlik bir uçak yolculuğunun ardından Romanya’nın başkenti Bükreş’e indik. Buradan pasaport ve gümrük işlemlerinizin ardından, kiralamış olduğumuz araç ile yola koyulduk. Saat 10:00’da, 27 derecede, pırıl pırıl bir havada, ayçiçeği ve mısır tarlalarının arasında ilk durağımız olan Sinaia’ya doğru yola koyulduk. Bu tarlaları görünce yolculuk boyunca yediğimiz mısırların nereden geldiğini ve neden etrafta bu kadar çok mısır olduğunu daha iyi anlamış olduk. Bunlar mısırı çok seven Eren’e yaradı. 🙂 Bu arada Otopeni Havaalanı – Sinaia arası 110 km’dir. Yol, Ploieşti üzerinden geçiyor.
Saat 12:00’de Sinaia vardık. Peleş ve Pelişor Kaleleri’ni görmek istiyorsanız, yolunuz bu şehirden geçiyor demektir. Sinaia, kayak merkezlerine yakın olan bir şehir, bu yüzden de bölgede envayi çeşit otel ve restoran bulunuyor. Pelişor Kalesi; Peleş Kalesi’ne yürüme mesafesinde bulunan daha küçük ama dış görünüşü bence daha güzel olan Kale’dir. Biz bölgeyi gezmeye buradan başladık. Kale yaz aylarında Pazartesi ve Salı kapalıdır. Diğer günlerde de saat 16:15’e kadar açıktır. Kalenin giriş ücretleri Temmuz 2017 dönemine göre yetişkinler için 20 LEI, emekliler için 10 LEI ve öğrenci&26 Yaş Altı kişiler için 5 LEI’dir.

Zamanımız kısıtlı olduğu için biz içeriye girmek yerine, lavanta kokuları arasında Peleş Kalesi’ne doğru ilerledik. Keşke havanın kokusunu fotoğraflayabilseydim. Açıkçası çocuklar için de dışarıda özgürce koşabilmek çok daha tercih edilesi bir durum. Peleş Kalesi; arama motorlarına Transilvanya kelimesi girilince, karşımıza çıkan güzel ve büyüleyici kaledir. Burası Romanya’nın ilk kralı Carol tarafından yazlık saray olarak inşaat ettirilmiş olan Neo-Rönesans tarzındaki kaledir. İnşaatı 1875-1914 yılları arasında yapılmıştır. İçerisinde çeşitli tabloların sergilendiği, hem dışarısında hem içerisinde tahta oymacılığının güzelliklerinin gösterildiği yerdir. Uzunca bir kuyruğu olduğu için biz içerisini dolaşmadık ama bahçelerinde dolaşarak o yılların havasını solumaya çalıştık. Kale, var olduğundan beri birçok ünlü ismi misafir etmiş, Çavuşesku zamanında ise tamamen halkın kullanımına kapatılmıştır. Kalenin giriş ücretleri Temmuz 2017 dönemine göre yetişkinler için 30 LEI, emekliler için 15 LEI ve öğrenci&26 Yaş Altı kişiler için 7,5 LEI’dir. Kale içerisinde rehberli tura da katılmak istiyorsanız, bu fiyatları 2 ile çarpmanız gerekmektedir. Biletleri online da alabilirsiniz. Sıra beklemeyi kim ister. 🙂
Saat 13:30’da kale turunuzu tamamladıktan sonra biraz soluklanmaya ne dersiniz? Biz şansımızı Restaurant La Tunuri’den yana kullandık. Dışarıda, açık havada manzaraya karşı oturmak keyifliydi. Mola sonrası yola devam ettik. Saat 14:30’da Sinaia’dan Bran’a doğru yola çıktık. Yolda Cantacuzino Kalesi’nin yanından geçtik. Romanya, kalelerden oluşan bir ülke olduğu için Orta Çağ’ın etkisini her yerde hissetmek mümkün. Vaktiniz varsa bu kaleyi ziyaret etmenizi öneririm. Sinaia – Cantacuzino Kalesi arası 12 km’dir. Biz ana yoldan gitmek yerine kasabalar arasından geçen gelişli-gidişli tek şerit olan yoldan gitmeyi tercih ettik. Böylelikle ülkeyi daha güzel gözlemledik.

Saat 16:00’da Bran Kalesi’ni ziyaret etmeden önce Kale’yi karşıdan gören ve tam bir tatil kompleksi olan Club Vila Bran’da yemek molası verdik. Eğer Romanya’ya daha uzun bir süre için gelirseniz ve ormanlık bir yerde biraz dinlenmek isterseniz, hele bir de çocuklu bir aile iseniz Club Vila Bran’da konaklayabilirsiniz. Cantacuzino Kalesi – Club Vila Bran arası 40 km’dir. Saat 17:30’da Bran Kalesi’ne geldik. Burası Romanya’nın en turistik yeri. Etraf inanılmaz kalabalık. Biz neredeyse kapanışına yakın geldiğimiz için içeriye sadece ben girdim. Bu kalenin ünlenmesinin sebebi İrlandalı yazar Bram Stoker’ın Drakula adlı eserinin başoyuncusunun, tarihten bildiğimiz Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşayan III. Vlad Tepeş’e yani nam-ı diğer Kazıklı Voyvoda’ya benzemesinden ve onun da bir zamanlar bu kalede konakladığının düşünülmesinden kaynaklamaktadır. Sinemanın gücü kalenin ünlenmesine neden olmuştur. İki karakter, iki farklı zamanda yaşamış ve biri birini ölümsüz kılmıştır. İşte bu hikayeden dolayı Bran Kalesi çok meşhurdur. Çok turistik olduğu için, bence zamanınız kısıtlı ise uğramanıza gerek yoktur. Club Vila Bran – Bran Kalesi arası 1 km’dir.
Saat 18:50’de Bran Kalesi sonrası yönümüzü güzeller güzeli Braşov’a çevirdik. Yolumuz, Raşnov’dan geçiyordu. Uzaktan oldukça güzel görünen kasabaya, fırsatınız olursa muhakkak uğramanızı öneririm. Evet bildiğiniz burada da tepede bir kale var. Romanya, kalelerden oluşuyor demiştim size… Bran Kalesi – Raşnov arası 11 km’dir. Saat 19:30’da Braşov’a geldik. Bu şehrin sokakları rengarenk, kafeleri sevimli, insanları eğlenceli, bir de sokak festivaline denk gelince değmeyin keyfimize. Burada Shake Coffee’de kahve molası verebilirsiniz. Raşnov – Braşov arası 20 km’dir.

Saat 21:15’de Braşov’dan Sighişoara’ya doğru yola çıktık. Braşov – Sighişoara arası 117 km’dir. Saat 22:55’de, seyahatimizin ikinci gününde çok seveceğimiz Sighişoara’ya giriş yaptık. Kaldığımız pansiyon Pensiunea Andrea Maria’ydı. Burası merkeze yakın bir köydeydi. Temiz, pak ve oldukça uygun fiyatlıydı. Ertesi gün saat 08:00’de horoz sesleri arasında, yağmurdan sonra oluşan toprağın tertemiz kokusu ile uyandık. Toparlandıktan sonra kahvaltı yapmak ve şehri keşfetmek için tarihi şehre doğru yol aldık. Burası III. Vlad Tepeş’in doğduğu şehir.
Saat 10:00’da eski şehrin surlarının içinden geçtik. Buradan geçtikten sonra kendinizi orta çağda, rengarenk sokakların arasında gezerken buluyorsunuz. Kahvaltı için Casa Cositorarului’yi tercih ettik. Tavsiye üzerine geldiğimiz bu yeri pek beğendiğimizi söyleyemeyeceğim. Buradan sonra şehri dolaştık, kale surlarından şehrin kalanını izledik ve kahve molasının ardından, yolculuğun bizi en heyecanlandıran ayağına geçmek üzere hareket ettik.

Saat 13:00’de kıvrıla kıvrıla süzülen ve özellikle motor sporuna gönül vermiş kişilerin en favori yollarından biri olan Transfagaraşan yolundaydık. Transfagaraşan demek – Fagaraş Dağlarını geçmek demek. Bu yolun en tepe noktası 2.034 metre. Yükseklik bu kadar çok olunca yol kış aylarında trafiğe kapatılıyor. Bizim gibi yaz aylarında gelirseniz, havanın güzel olduğu bir ana da denk gelirseniz, tepedeki Balea Gölü’nün güzel manzarasını da görebilirsiniz. Yol, Nicolae Ceausescu tarafından 1970-1974 yılları arasında ülkenin kuzeyi ve güneyi arasında, savaş zamanlarında, güvenli ve hızlı bir ulaşım, sağlayabilmek adına yaptırılmıştır. Yol yapımında yaşananlar ise inanılmaz. Tam 38 can kaybı… Kullanılan 6 bin ton dinamit… Yaz günlerini yaşıyor olsak da sıcaklıların yukarılara çıktıkça düştüğünü unutmayın. Hatta sıfır derecelere bile yaklaşıyor diyebilirim. Yolu kuzeyden-güneye ve güneyden-kuzeye geçmek mümkün. Biz manzaranın daha etkileyici olmasından dolayı kuzey-güney rotasını takip ettik. Rotanın Google Maps vasıtası ile çizilmesi biraz zor olduğundan bizim takip ettiğimiz rotayı sizinle paylaşmak isterim: Cartişoara – Balea Gölü – Curtea de Argeş. Saat 15:30’da Balea Gölü’ndeydik. Günlerden Pazar olduğundan ve hava da oldukça güzel olduğundan, yol o kadar kalabalık ki. Biz de sürekli fotoğraf molası verdiğimiz için yolu tahminimizden daha da uzun bir sürede geçtik ama inanın bana gördüğümüz manzaralar sonrası bu yola gelmek, bizi çok ama çok mutlu etti. Saat 20:30’da havaalanına varmıştık. İki günde 750 km gittik ve gittiğimiz her bir km’ye değdiğini düşünüyoruz. 2 günlük Romanya maceramızda bunları yaşadık. Bakalım sizin maceralarınız nasıl olacak…

Türkiye’den ve Avrupa’dan çeşitli havayolları ile Bükreş’e ve Cluj’a ulaşmak mümkün yani ülkenin güneyine ya da kuzeyine gelerek rotanızı belirleyebilirsiniz. Biz uçuşumuzu Bükreş gidiş-geliş olarak gerçekleştirdik. Bu bölgeye yapılan uçuşları incelediğimizde maalesef ucuz uçak bileti bulamadık. THY ile gerçekleştirdiğimiz uçuş için üç kişi adına 2.225 TL ödedik. Bileti seyahat tarihimizden 2 ay önce almıştık Uçak seçeneğimin yanı sıra kara yolu ile de Romanya’ya gitmek mümkün. Bunun için İstanbul’dan yola çıktığınızda, Bulgaristan’ı güneyden-kuzeye geçtiğinizde ve Tuna Nehri’ni aştığınızda Bükreş’e ulaşabilirsiniz
Dacia marka aracımızı (www.fmnrent.ro) üzerinden kiraladık. 2 gün için sigorta dahil 170 LEI ödedik, yani o günün kuru ile 153 TL ödedik. Henri Coanda Uluslararası Havaalanı – Otopeni’den aldığımız aracımızı yine oraya bıraktık. Kiralama parasının üzerine aracımızı teslim ederken, ayrıca 35 LEI (31,5 TL) araba yıkatma parası ödedik.Yaklaşık 750 km’lik bir yolculuk yaptık, buna karşılık da 205 LEI’lik benzin aldık, yani o günün kuru ile 184,5 TL ödedik. Benzinin litre fiyatı ortalama 4,50-4,60 LEI civarında. Burada otoparklar paralı. Biz de otopark için yaklaşık 24 LEI ödedik, yani o günün kuru ile 22 TL ödedik.

Romanya, konaklama konusunda bizim en rahat ettiğimiz ülke oldu. Burada bir şeyin altını çizmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Ülkede otellerde konaklama, pansiyonlarda konaklamaya göre oldukça pahalı. Bu yüzden biz de tek gecelik konaklamamızı Pensiunea Andrea Maria’da gerçekleştirdik. Konaklama için kahvaltı hariç 20 EUR ödedik, yani o günün kuru ile 82 TL ödedik. Gittiğiniz kasabalarda her yerde pansiyon seçeneklerini görebiliyorsunuz. Önceden ayarladığınız bir yer yoksa pansiyonların kapılarını çalmanız yeterli olacaktır.
Yemek konusu ülkede çok sorun olmuyor. Ağız tadımıza yakın yemekler bulmak mümkün. Biz iki günlük yolculuğumuzda kahvaltı, öğle – akşam yemekleri, aralarda yaptığımız atıştırmalıklar ve kahve-çay molalarımız için toplam 353 LEI ödedik, yani o günün kuru ile 317 TL ödedik.

Romanya’nın kendi adına vizesi vardır ve Türk vatandaşlarından vize talep etmektedir. Yeşil pasaporta ise vize talep istememektedir. Romanya, Schengen Bölgesi’nde olmamasına rağmen 2014 yılında yapılan bir düzenleme ile Schengen vizesi ile de ülkeye girişleri mümkün kılmıştır.
Ülkede para bozdurma işini genellikle para bozdurma büroları vasıtası ile gerçekleştiriyorsunuz, yalnız şöyle bir durum da var. Bu bürolar akşam belli bir saate kadar çalıştığı için o saatten sonraki para bozdurma ihtiyaçları için etrafta bir çözüm bulmak zor oluyor. Biz bunun için güvenilir gördüğümüz kişileri ve otel resepsiyonlarını tercih ettik.
Romanya, bizce çocukla gezilebilecek bir ülke. 2 günlük minik tatilimizde sürekli dışarıda olduğumuz için oğlumuz çok rahat etti.

Romanya’da görülecek diğer yerler?
Cluj: Festivaller şehri.
Karpat Dağları: Kayak severler buraya lütfen.
Viscri: Romanya köy hayatını yakından tanımanızı sağlayan, UNESCO tarafından koruma altına alınan güzel köy.
Turda: Dünyada ender bulunan tuz madenlerinden birini görmek ister misiniz?
Sibiu: Alman etkilerinin hissedildiği, güzel bir yer. Hatta o kadar Alman etkileri hissediliyor ki şehirde kutlanan Octoberfest bile var. Hani Münih’de kutlanan meşhur bira festivali. Buradakinin adı Cibinfest.
Romanya’dan Sevgilerle,
Yazı Sahibi: Mehrin Dalan Bildir
Instagram: geztatanlat