Venedik denince iç geçirmeden duramıyorum. Bence büyüleyici bir yer. Bu ikinci gidişimizdi. İlki dokuz yıl önce ilk yurt dışı seyahatimize denk geliyor. O dönem tur şirketleriyle geziyorduk, bir haftalık Milano, Venedik, Floransa ve Roma’yı kapsayan dolu dolu bir programımız vardı. Bu program sayesinde kısa zamanda çok yer gördük ama her yeri ucundan gördük, şehirlerin detaylarını keşfedemedik, meydanların tadını doyasıya çıkaramadık. Hal böyle olunca bu güzel şehirlere tekrar gelmeyi aklımıza koymuştuk. THY’nin kampanyalı biletlerinden denk getirip Venedik için biletimizi aldık. Tarih hem eşimin doğumgününe hem de beraberliğimizin 15. yılına denk geliyordu, harika bir şehirde çifte kutlama yapacaktık.
Bir önceki gezimizde Venedik dışında konakladığımız için bu sefer merkezde kalıp şehrin her haline tanık olmak istiyorduk. Merkeziliği biraz abartarak Rialto Köprüsü’nün hemen dibinde bir otel ayarladık 🙂 Ön araştırmalarımda Venedik’teki otellerin pahalı olduğunu okuyup korkmuştum ancak otelin konumu, odaların şıklığı, temizliği ve kahvaltısı göz önüne alındığında otel, fiyatını yüzde yüz hak ediyordu, ayrıca diğer tatillerdeki otellerimizin fiyatlarına bakınca rakam Malta’dan ucuz, Amsterdam’a denk idi. Bu sebeple otelimizi şiddetle tavsiye ediyorum, incelemek isteyenler için linki aşağıda. Bizce otelin en güzel özelliklerinden biri Büyük Kanal ve Rialto Köprüsü manzaralı bir terasının olması. Buraya her gün mutlaka uğradık.

Aslen rezervasyonu Booking ile yaptırmıştık fakat son bir hafta kala otelin ilk gece ücretini kredi kartımızdan çekemeyişi ile olay renk değiştirdi. Konu ile ilgili bize iki kez mail atmışlar ama biz mailleri akşam gördük ve rezervasyonumuz iptal edilmişti. O panikle Booking’i aradık, bir şey yapamayacaklarını ilettiler, oteli aradık, görevlinin orada olmadığını, sabah aramamızı söylediler. Bizdeki panik durumu arttı, epey bir süre otel aradık ama hem o fiyatta hem de o merkezilikte otel bulamadık. Sabah ola hayrola diyerek yattık, sabah bize söylenen saati 5 dakika geçince aradık oteli ama tabi ki görevliler henüz gelmemişti 🙂 Heyecandan yerimizde duramıyorduk, kahvaltımızı yapar yapmaz oteli tekrar aradık. Görevliler gelmişti ve odamız boştu, aynı şartlarla odamızı geri aldık 🙂 Tatil öncesi büyük stres ve heyecan yaşadık ama çözülmüştü, mutluyduk.
Birinci Gün: Uçağımız maalesef 2 saate yakın rötar yaptı, tahminimizden de geç vardık Venedik’e. Havaalanından merkeze ulaşım için bir kaç alternatif var, seçenekler bütçenize göre şekilleniyor. Para dediğiniz nedir derseniz direk deniz taksilerle otelinize kadar rahatça gidebilirsiniz ama bizim gibi geze geze gidelim derseniz hemen havalimanı çıkışından otobüslere binebilirsiniz. İki çeşit otobüs var, biz merkeze daha kısa sürede ulaşan ATVO’yu tercih ettik. Otobüsün son durağı Piazza Romale, bu noktadan sonra karayolu ulaşımı son buluyor. Otelinize gitmek için vaporetto/ deniz otobüsü/ deniz taksi ya da kas gücünüzü tercih edebilirsiniz.
Biz hem gezeriz hem otele gideriz diye yürümeyi tercih ettik. Evde en az dört kez rotayı tekrarlayarak hafızaya aldık yolu, açıkçası karmaşık güzergahı ve köprülerinin inip binmesi ile bizi en çok zorlayan yer oldu. Ama bu durum Venedik’e hayran kalmamıza engel olmadı. Dokuz köprüyü aştıktan sonra otelimize vardık. Otel personeli tahmin ettiğimizden daha yardımsever ve sıcakkanlı idi. Otelin yapısı çok enteresan idi, yan yana beş binanın birleşmesinden oluştuğu için odamıza varabilmek için koridorlardan geçtik, basamak indik, basamak çıktık, epey dolandık bina içinde. Oda tam da fotoğraflarda gözüktüğü gibi süslü idi, bugüne kadar kaldığımız en afili odaydı sanırım, İpek’in tepkisi; Sindirella’nın odası gibi 🙂 oldu.
Biraz toparlandıktan sonra kendimizi kanallara bıraktık. Hava soğumadan bloglarda çok tavsiye edilen Suso’ya gittik, dondurmalarımızı aldık. Hemen civarda sonu kanala açılan bir sokak bulduk, basamaklara oturup bir yandan dondurmanın tadını çıkarıp bir yandan önümüzden geçen gondollarla selamlaştık. O basamakları o kadar çok sevdik ki ailemizin özel yeri gibi hissettik. Sonrasında San Marco Meydanı’na gidip etrafı seyrettik, şehrin daha önce görmediğimiz ışıklı halini de çok sevdik 😀
İkinci Gün: Uykumuzu almış, dinlenmiş bir şekilde erken kalktık. Otelin öndeki kahvaltı salonu Rialto Köprüsü’nü görüyordu, orada kahvaltı yapmak istedik ama üç kişilik masa bulamadık, arka salona geçtik. Kahvaltı çok çeşitli olmasa da doyurucu idi. Oteli her yönü ile çok sevdik.
İlk hedefimiz Campanile di San Marco idi (San Marco Meydanı’ndaki kule olur kendisi). Bloglardan okuduğum kadarıyla burası gibi turistik yapıların girişlerinde uzun kuyruklar oluyormuş. Zaman kazanmak için bilet almak ya da rezervasyon yaptırmak mümkünmüş ancak gittiğimiz dönemde bu işlem askıya alınmış. Gitmeden önce internet sitesini inceleyip, online işlem yapmayı deneyin bence.
http://www.basilicasanmarco.it/basilica/campanile/?lang=en
Amacımız her ne kadar açılış saatinden önce orada olmaksa da olamadık, planlanan saatten yarım saat sonra oradaydık, çok uzun bir kuyruk vardı, yaklaşık yarım saat kuyruk bekledik. Yukarıdan manzara güzeldi, hava açık ve güneşli olduğu için her yeri net şekilde seyredip fotoğraflayabildik. Venedik kanallar şehri olmasına rağmen yukarıdan hiçbir kanal gözükmüyor, bu durum bana çok ilginç geldi.
Kule ziyaretinden sonra önündeki uzun kuyruk sebebi ile bazilikaya girmedik. Ahlar Köprüsü önü fotoğraf çektirmek ve meydanda kuşları beslemek gibi kutsal turist görevlerimizi yerine getirdikten sonra otel civarına geri döndük.
Hedefimiz Rialto Pazarı idi. Belli bir saate kadar açık olduğu için hızlı olmamız gerekiyordu. Vardığımızda bazı tezgahlar kapanmıştı ama çilek ve kahvaltı için domates alabilmek için fırsatımız oldu. Buradan aldığımız domatesin tadını uzun süre unutmayacağız, enfesti.
Buradan sonra sokakları keşfederek Santa Maria Della Saute Bazilikası’na ulaştık. Her sokak ayrı bir güzelliğe sahip olduğu için köprülerde hayran hayran etrafı seyrederek, bol bol fotoğraf çekerek, kanal manzaralı harika bir köşede pizza molası vererek çok keyifli bir rota ile ulaştık bazilikaya.
İpek’le plan yapık, burada eşimin doğum gününü kutlayacaktık. Doğum günü aslında ertesi gündü ama pazara denk geliyordu, açık pastane bulamayız diye kutlamayı öne aldık. Ama yanılmışım Pazar günü bir çok yer açıktı. Günün her anı beraber olduğumuz için bu kutlama pek sürpriz gibi olmadı aslında. Tonolo Pastanesi’nin tiramususunun çok iyi olduğunu birden fazla blogda okumuştum. Buradan tiramisu hayali ile pastaneye girdik ama tiramisunun bittiği haberi ile hevesimiz kursağımızda kaldı. Hepimiz farklı minik birer pasta seçip kendimizi iyi hissetmeye çalıştık.
Bazilikaya vardığımızda saat epey ilerlemişti, sanırım bundan dolayı da bazilika kapalıydı, içini göremedik maalesef. Ama yine de bazilika merdivenlerine oturup etrafı seyretmek çooook keyifliydi. İpek’le eşimi keşife gönderip pastalara mumları dikip sürprizimizi hazırladım. Geldiklerinde eşim bu manzara karşısında epey şaşırdı tabi😀 İyi ki doğdun canım eşim ve nice 15. yılımız olsun hep beraber😀
Pasta keyfimizin ardından dönüş yoluna geçtik. Hepimiz yorulmuştuk hatta İpek arabasında sızdı. Dönüşte içeriden değil kanal kıyısından döndük. Farkında olmadan çok isabetli bir karar vermişiz. Hem güneşin batışını, gökyüzünün renklerini iyi bir şekilde seyredebildik hem de en dış taraftaki köprülerde rampa varmış, arabamız ile çok rahat ettik, Venedik’in çocuk dostu yüzü ile tanışmış olduk.
Bu mutluluk anları Akademi Köprüsü’ne gelene kadar sürdü. Köprü arabayı İpek’le beraber taşıyamayacağımız kadar çok merdivenliydi. Uyuyan çocuğu uyandırmak da en sevmediğim şeydir ama mecburduk. İpek uyandığı andan tekrar arabasına binene kadar söylendi, mızmızlandı ve hatta ara ara ağladı. Köprüyü öyle hızlı geçtik ki, tepede manzaraya bakamadık bile. Halbuki bazilika ve kanal çok müthiş gözüküyordu☹️
Odamıza çıkmadan Rialto Köprüsü kenarındaki iskelelerde oturup manzaranın tadını çıkardık. Kanal, köprü, kafeler her yer çok hareketli ve cıvıl cıvıldı. Yorgun olmasak orada sabahlayabilirdik.
Üçüncü Gün: Bugün büyük gün, hem kutlu doğum günü hem de beraberliğimizin yıl dönümü 🙂 Güne epey erken başladık, amacımız çılgın turist kalabalığı gelmeden Rialto Köprüsü’nde fotoğraf çektirmek ve doyasıya manzaraya bakmaktı. Sekiz olmadan köprüdeydik ve toplam beş kişiydik 🙂 Hem ön tarafında hem arka tarafında bol bol fotoğraf çektirdik, güzel bir deneyim oldu bizim için.
Köprü keyfi sonrası kahvaltıya geçtik. Eşime burada minik bir doğum günü tabağı hazırladık kızımla. Yumurta, kruvasan ve peynirden şirin bir gülen yüz yaptık, bir kez daha mum üfledik 🙂
Bugünkü ilk amacımız Burano adasına gitmekti. Bu adaya daha önce gitmiştik fakat tur programına göre adada çok az vakit geçirmiştik, bu da bize yetmemişti. Bu sefer sokaklarda doyasıya gezdik, bol bol fotoğraf çektirdik, sahil kenarında piknik yaptık, oyun parkında İpek’le eğlendik. Her şey istediğimiz gibi oldu, üstelik adalardaki bir kaç köprü hariç hepsi çocuk dostuydu, arabamız ile rahatça hareket ettik.
O gün ulaşım için günlük bilet aldık. Hem bu şekilde daha ekonomik oldu hem de 1 numaralı vaporettoya binip Büyük Kanal’da indi bindi yaparak rahatça dolaşabilecektik. Daha önce gondola bindiğimiz için bu gezide gondola bütçe ayırmadık. İpek binmek istedi ama onu ikna ettiğimizi düşünüyorum😀
Benzer bir hissiyat yaşayabilmek için vaporettoya bindik.
Venedik’e döndükten sonra Salizzada Sen Samuele ve çevresini gezmek amacıyla sokakları keşfetmeye devam ettik. Bu cadde epey uzun ve hareketli. Buradaki kafeler, hediyelik eşya dükkanları daha bütçe dostuydu. Vitrinlere bakarken aklım camdan yapılmış rengarenk balonlarda kaldı. Dükkan sahipleri her ne kadar iyi paketleyeceklerini taahhüt etseler de, ben emin olamadım ve almadım.☹️
1 numaralı vaporettonun ilk durağı Piazza Romale imiş. Benim aklımda St. Lucia tren istasyonu olarak kalmış. Bu sebeple tren istasyonundan bindik, oturacak yer bulduk fakat hayalimdeki gibi dışarıdaki koltuklardan olmadı. İçeride oturduk ve manzaraya çok hakim olamadık.
Vaporetto Büyük Kanal’ın bir sağ tarafındaki bir sol tarafındaki durağa uğrayarak zik zak çiziyor. Bir çok turistik nokta da duraklarının arasında. Bu sebeple oldukça popüler. Gondol için de iyi bir alternatif. Günlük bilet 7 eur civarındaydı. Gondol ise 45 dakika 6 kişi 80 Eur idi. Venedik’e ilk gidenler için gondol cazip bir aktivite, pahalı ama bir kez yapılır bence.
Vaporettodan San Marco Meydanı’nda indik. Amacımız meydan ve çevresini biraz daha keşfetmek ve çok iyi olduğunu okuduğumuz makarnacıya gitmek. Dükkanın adı, Dal Moro’s. Menüden sosunuzu ve ek malzemelerinizi seçiyorsunuz, taze ve sıcak makarnanız minik bir karton kutuda size servis ediliyor. Dükkanda oturacak yer olmayınca, az ileride yer alan kanal kenarı basamaklara tünedik. O noktayı o kadar sevdik ki; üç kanalın birleştiği yerdi, etrafımızda köprüler, köprülerin altından geçen gondollar. Makarnamızı yerken o gerçekliğin içinde değilmişim de, sinemada film seyrediyorum gibi hissettim. Gerçek olamayacak kadar huzur dolu ve güzeldi. Bizce bu müthiş noktanın konumu ve fotoğrafı aşağıda 🙂 Burada epey vakit geçirdikten sonra otele dönüşe geçtik. Bu güzel rüyanın sonu geliyordu, yarın dönüş günüydü ve bavulların toplanması gerekiyordu☹️
https://goo.gl/maps/FaNHG1uYrLdLJsZf7
Dördüncü Gün : Uçak saati geç olduğu için gezecek vaktimiz vardı bugün. Sabah erkenden yollara düştük yine. San Marco Bazilikası’nın önünde kuyruk oluşmadan içeri girmeyi planladık. Açılış saatine internetten baktık ve ona göre yola çıktık. Günlük vaporetto biletimizin süresi hala geçerli olduğu için vaporetto ile gittik meydana ve bu sefer dışarıda oturabildik. Tepede ışıl ışıl güneş ve hafif esen rüzgar bizi üşütmedi ve keyifli bir yolculuk yaptık.
Kiliseye vardığımızda minik bir kuyruk vardı ve bize göre açılış saati yaklaşmıştı ancak gerçek öyle değilmiş. Açılış daha geçmiş, erken gelmişiz. Ayakta yarım saat beklemek istemedik ve bu kez de içeriye giremedik, kısmet değilmiş.
Günlük biletin hakkını sonuna kadar verebilelim diye otele vaporetto ile döndük. Check out işlemlerini halledip, bavulları otele bırakıp dolaşmaya çıktık. Kalan son iki saatte kanalların, sokakların keyfini çıkardık. Bloglarda beğenilen We Love Italy, Fresh Pasta To Go’dan pizza alıp, ilk gün bulduğumuz özel yerimize gidip hem kanalın hem pizzanın tadını çıkardık 🙂
Dönüş için geldiğimiz yolu tersten gittik, 9 köprüyü çoook eğlenerek geçtik. Tonolo Pastanesi yolumuz üstündeydi, bugün tiramisu yeriz diye umutlanmıştık ama olmadı, pastane Pazartesi günleri kapalı imiş, Pazar günleri ise yarım gün açıkmış, aklınızda olsun.
İstanbul’a varışımız gece yarısına yakındı, böyle durumlarda İpek’in uyku halleri bizi zorlayabilir, biraz endişeliydim ama çok kolay oldu, minnoş hiç zorluk çıkarmadı bize.
Atatürk Havalimanı’ndan son yolculuğumuzu da kazasız belasız atlatmış olduk, içimiz buruk ayrıldık havalimanından 🙁
Bu seyahatten çıkarımlarım:
İpek artık büyüdü, bizim arkadaşımız gibi oldu, yollara devam 🙂 Ama çocuk arabası ile Venedik köprüleri yorucu olabiliyor, bu da aklınızın bir köşesinde bulunsun.
Venedik gezilecek yerler :
Venedik’te her sokak gezilesi, görülesi, vaktiniz varsa kendinizi sokaklara teslim edin. Sınırlı vakti olanlar için Venedik’teki turistik noktaları aşağıda özetlemeye çalıştım.
San Marco Meydanı : Venedik’teki en turistik bir çok yapıyı barındıran, çok geniş ve estetik bir meydan. Burası ve etrafındaki yapılar mutlaka görülmeli.
Meydanda Avrupa’nın ilk kafesi (Caffe Florian) olan bir mekan var, kahvesinin de lezzetli olduğunu okudum ama fiyatların uçukluğu sebebi ile denemedik. Meydan ve çevresindeki her yer pahalı olduğu için yeme içme işlerini ara sokaklardaki tavsiye edilen yerlerde hallettik. Ziyaret etmek isterseniz konumu aşağıda:
https://goo.gl/maps/EAPXUtsTdU4NnffU9
Ayrıca burası Venedik’in en alçak noktası imiş. Su baskını olduğu zamanlarda burayı yaya trafiğine kapatıyorlarmış. (Acqua Alta: Venedik için tehlike çanlarının çaldığı bir dönem. Gel-gite bağlı olarak su seviyesinin şehirde artması). Bu doğa olayı cep telefonlarından uygulamalar ile takip edilebiliyormuş.
https://goo.gl/maps/MmkV1KJs9cY5JUHn8
St.Mark Kulesi ( Torre dell’Orologio) : San Marco Meydanı’nda bulunan Prag’dakine benzer saat kulesi ama Prag’daki daha güzel. Kulenin arka tarafındaki caddeler popüler ve hediyelik eşya dükkanları ile dolu.
https://goo.gl/maps/LnHeqfKAmPnWpH2T6
Campanile di San Marco : San Marco Meydanı’ndaki kule, tepesine çıkıp Venedik manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Önündeki uzun kuyruklara takılmamak için internetten bilet alabilirsiniz.
https://goo.gl/maps/JKmoFua6KLPPJxkP9
San Marco Bazilikası : Adından da anlaşılacağı gibi San Marco Meydanı’nda yer alan gösterişli bazilika. Girişi ücretsiz ve maalesef uzun kuyruklu. İnternetten rezervasyon yaparak sıra beklemeden içeriye giriş mümkün. Üst kattaki teras ve bazilika içindeki müze ücretli. Bazilika süslemelerinde Osmanlı figürleri mevcut. Girişteki atlar İstanbul’dan buraya getirilmiş. Kapıda görülenler kopya imiş, orijinaller müzede sergileniyormuş.
https://goo.gl/maps/X2Y9WPdNubHjSt1A9
Piazzo Ducale: Meydandaki en görkemli yapılardan biri. İçinin de aynı şekilde süslü olduğunu okudum ama fiyatı bize pahalı geldiği için girmedik.
https://goo.gl/maps/f5VdTFAqwYAnRanz5
Ahlar Köprüsü: Geçmiş vakitte mahkumların hapishane öncesi buradan geçtikleri ve gördükleri manzara karşısında ah geçirdikleri sebebiyle bu adı aldığı söyleniyor. Venedik’teki diğer köprülerden daha farklı bir görünüme sahip. Ön tarafında fotoğraf çekinmek oldukça popüler. Biz tesadüfen arka tarafına çıkıp diğer yüzünü de görme şansı elde ettik, Venedik sürprizlerle dolu, her yerden farklı bir manzara çıkıyor insanın karşısına. Orası neresi derseniz popüler makarnacı Dal Moro’s solunuzda kalacak şekilde kanala yürürseniz Ahlar Köprüsü ileride kalıyor. Üstlerde oranın da konumunu eklemiştim.
https://goo.gl/maps/2vKjqkaQoJ9TTyaz5
San Moise Kilisesi: San Marco Meydanı’na yakın bir bölgede yer alıyor. Gittiğimizde ön yüzünde tadilat vardı, ne tam görebildik, ne de içine girebildik.
https://goo.gl/maps/gAqPRUhqwCFHSsS2A
Rialto Köprüsü : Venedik’in simgesel yapılarından en önde geleni. Gündüzü ayrı, gecesi ayrı güzel. Köprü üstünde, etrafında bol bol vakit geçirmeli. Tek kötü yanı; biz çocuklu ve bebek arabalı aileler için merdivenlerinin çok yorucu olması. İlk ziyaretimde en tepesindeki manzarayı hiç unutmadım ve o manzarayı tekrar görmeyi çok istemiştim, bunu herkes görmeli.
https://goo.gl/maps/15JQqsywMB6SDJN77
T Fondaco Dei Tedeschi : Burası bir alışveriş merkezi. Venedik gibi bir yerde alışverişi merkezini görülecek yerlere koymak ilk bakışta pek mantıklı gelmeyebilir ama burayı listeye aldıran bir özelliği var. O da teras manzarası. Biz gitmedik, burayı araştırmalarımız sırasında bir videoda izledik. Videoya göre ücret karşılığı terasına çıkılarak Rialto Köprüsü ve civarının manzarasını seyredebilirsiniz.
https://goo.gl/maps/9NVFc34vwmbXfuEV8
Rialto Pazarı(Mercato Ittico di Rialto) : Rialto Köprüsü’nün hemen arka tarafındaki pazar. Balık, meyve, sebze alabileceğiniz zengin bir pazar. Bildiğim kadarı ile pazar günleri kapalı ve diğer günler belli bir saate kadar açık. Pazarın giriş kısmındaki tezgahlarda da uygun fiyatlı hediyelikler satılıyor.
https://goo.gl/maps/S2VRWCetn8QpNLky9
Ca’d’oro : Günümüzde sanat müzesi olarak kullanılan gösterişli bina. Rialto pazarının hemen karşı kıyısında Büyük Kanal’da yer almakta. 1 numaralı vaporetto aynı isimli durağa uğramakta.
https://goo.gl/maps/eCXNUUTbhstqYbiT9
Santa Maria della Salute Bazilikası : Burası Büyük Kanal’ın başlangıcında yer alıyor. San Marco Meydanı’nı merkez kabul edersek biraz uzakta kalıyor. Venedik’te yürümek çok keyifli ama uzak derseniz 1 nolu vaporetto ile buraya kolayca ulaşabilirsiniz.
https://goo.gl/maps/PQ1SjVKp95qc68E79
Acqua Alta Book Shop : Burası oldukça farklı bir kitabevi. Adını yaşanan su baskınlarından alıyor. İçeride içi kitap dolu bir gondol var. Üst kata çıkmak için kullanılan merdiven eski gazetelerden yapılmış.
https://goo.gl/maps/8XGzFRZ9AH1EVqiz7
Accademia Köprüsü : Büyük Kanal’da iki yakayı birleştiren köprülerden biri, Rialto kadar güzel ve popüler. Hemen dibinde Akademi Galerisi var, sanatseverler mutlaka ziyaret etmeli.
https://goo.gl/maps/KCE6fwC3WcuK9hKy9
San Pantolon: Dışından pek belli etmese de iç süslemesi çok güzel olan kilise, yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.
https://goo.gl/maps/HSrsaEX8xUS7pm577
Salizzada San Samuele : Alışveriş bölgesi olarak tanımlayabiliriz, fiyatları diğer yerlere göre daha makul ve gezmesi oldukça keyifli.
https://goo.gl/maps/n6x5kTs8sT9Fywpv5
Ca’ Rezzonico : Günümüzde müze olarak kullanılan başka bir güzel bina. Vaporetto ile kolayca ulaşılabilir.
https://goo.gl/maps/eJ3Eo5EhZATEDHpi7
Fondamente Nove: Burası gezilecek bir yer değil ama çevre adalara ulaşım için önemli bir nokta. Burano ve Murano Adaları’na buradan gidebilirsiniz. Bir kaç tane iskele var, hepsinden farklı yerlere gidiliyor.
https://goo.gl/maps/bA6SYjK3n79SLpQ38
Aşağıdaki linkten de zaman çizelgelerine ulaşabilirsiniz:
http://actv.avmspa.it/en/content/orari-servizio-di-navigazione-0
Burano Adası : Rengarenk evlerden oluşmuş harika bir yer. Hansel ve Gretel’in masalındaki şeker evler gibi sokaklar o kadar güzel görünüyor ki, hepsi ile tek tek fotoğraf çektirmek istiyor insan. Burası aynı zamanda dantelleri ile de meşhur.
Murano Adası : Cam işlemeciliği ile ünlü ada. Venedik’te pek çok mağazada camdan yapılmış irili ufaklı cam eşyalar göreceksiniz. Bu ada bu eşyaların merkezi. Adaya yaptığınız ziyaret sırasında cam atölyelerine giderek, camın nasıl işlendiğini canlı olarak izleyebilirsiniz. Adadaki cam ürünler Venedik’tekilere göre daha pahalı imiş, bunun sebebi orijinal ve sertifikalı olmaları imiş. Diğer ürünler Çin malı olabilirmiş.
Yazı Sahibi: Özge Yıldırım
Instagram: gezipek_com